Kültür sanat etkinlikleri, bir yerleşim yerinin ne kadar kent olduğunun önemli bir göstergesidir. Aynı zamanda bir çağdaşlık ölçüsüdür.
Kültür sanat etkinlikleri sadece sahnede o sanatı icra eden sanatçıdan ibaret değildir. Gerek bir oyunun sahnelenmesinde, gerek bir konserin gerçekleşmesinde teknik ekibiyle bir bütünlük içerir.
Bütünlük onlar ile de sınırlı değildir. Kültür sanat, seyircisiyle bir bütündür. Seyreden olmadığı sürece kültür sanat bir anlam kazanmaz.
Bir diğer önemli ayrıntı ise kültür sanatta üretimdir. Örneğin yaşadığınız kentteki kültür sanat etkinliklerinin ne kadarının kent dışından gelen profesyonel ve/veya yarı profesyonel topluluklar tarafından, ne kadarının kentin bünyesindeki yerel topluluklar tarafından gerçekleştirildiği çok önemlidir.
***
Konu çok geniş içerikli. Hepsini tek bir yoruma sığdırmaktansa bölümler halinde işlemekte fayda var. Bugün konunun üretim ayağına, üretimde ilk ve orta dereceli okullar ile üniversitelerin, bir de o kentteki kültür sanat oluşumlarının önemine değinmek istiyorum.
İlkokul, ortaokul ve lise yıllarımda kültür sanat alanında en iyi yaptığım icraatlardan biri seyirci olmaktı. Şöyle bir hafızamı da zorladım. Çocukluk yıllarında eğitim gördüğüm okulların hiçbir tiyatro, piyes, müzik topluluğunda yer almadım. Küçük roller üstlenmedim.
O yıllarda pek çok etkinlikte mikrofon alıp şiir okumuşluğum vardır. İşte o yılların getirisi olarak çalıştığım Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesi’nin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğinde de mikrofondan şiir okudum.
Okul yıllarında bu tür etkinliklerde yer alan şahsım dâhil bireylerin ileride çok iyi bir yazar, şair, oyuncu, sanatçı olacağına dair garanti de, şart da elbette yok ama gerek kişinin özgüvenine kavuşması gerekse üretime yönelik bir icraatta bulunması bakımından önemli. Şiirde de öyle. Şiiri kendiniz yazdığınızda şair de olmuş oluyorsunuz veya size toplum şair diyor ancak şiir okumak da bence önemli bir üretim.
Okul temelli üretim biçimi, okulun seviyesi arttıkça olgunlaşıyor. İlk ve orta dereceli okullardaki piyes toplulukları lisede ve üniversitelerde tiyatro topluluklarına dönüşüyor. Bu topluluklarda yer alan gençler, eğitim süreçleri bitip çalışma hayatında yer aldığında o üretimi, yaşadıkları kentlerdeki yerel topluluklarda sürdürüyor.
Ya da o yıllara kadar hiç içinde yer almamışsa dahi, kurulu olan oluşumun içinde yer almayı tercih edebiliyor. Yani kültür sanatta bir kenti dinamik tutan sadece kent dışından gelen, değişik tanınma ve bilinirlik oranlarına sahip sanatçı ve topluluklardan ibaret değil. Asıl dinamizmi yerel topluluklar sağlarken bir seyirci altyapısının, kültürlü yani izleme kültürüne sahip bir kitlenin oluşmasına da öncülük ediyor, sebep oluyor.
***
Kültür sanatta geneli besleyen yerel üretimin sağlanması için birey birey, kurum kurum herkese düşen sorumluluklar var. Sıralayalım.
Öncelikle anne babalar çocuklarının okul çağına kadar olan sürecinde mutlaka yaşına uygun kültür sanat etkinliklerine götürüp sevmelerini sağlamalıdır.
Anaokulundan itibaren başlamak üzere okul çağına geldiğinde, çocuğunun benzer maksatlı yapılacak her çalışmada veya çocuğun tercihi doğrultusunda etkinliklerde yer almasında teşvik eden olmalıdır. Örneğin sıradan gibi gözüken bir 23 Nisan etkinliğinde çocuğun şiir okuması çok ama çok önemlidir.
Bu konuda akademisyen görüşlerinden esasla belirtmek isterim ki çocuk hayatı yaşayarak ve oyunlar oynayarak öğrenir. Eğitimin ilk yıllarında oyuna, bu tür etkinliklere daha çok ağırlık verilmelidir. Bu aşamada rehber öğretmene de, sınıf öğretmenine de çocuğun varsa gizli bir yeteneği açığa çıkartmak, o yeteneği aile açığa çıkartmışsa motive etmek gibi bir sorumluluğu vardır.
Okullarda idareler kültür sanat etkinliklerinde seçici davranmalıdır. Örneğin çok sayıda yakınımdan aldığım bir şikâyet var. Okullarda, dışarıdan gelen bazı tiyatro topluluklarının oyunlarında meseleye sadece ticari gözle bakmak yanlış. Biletli olan bu etkinliklerde okul idaresi de merkezine gelir edinmeyi koyduğunda, çocukları daha fazla bilet kaygısıyla derme çatma okul salonlarına tıka basa doldurduğunda sanatın tiyatro ayağından soğuyan bir nesil yetişiyor. Bu tür etkinlikler elbette olmalı ama seçici ve dikkatli davranılmalıdır.
Yerel yönetimler, hizmet ettikleri kentlerde kültür sanat oluşumlarına; çalışma ve sahneleme için yer temininden ekipmana varana kadar, bütçesi nezdinde sağlayabileceği her desteği sağlamalıdır. Bu oluşumlar sadece varlıkları ile bile yerel idarenin de en büyük yardımcısı olmakta, sağlıklı nesillerin yetişmesine katkı sunmaktadır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün özdeyişinde ifade ettiği gibi sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olacaktır.
Bizler o damarı sapasağlam tutalım. Kültürle sanatla dost olalım. İç içe olalım. Üretken olalım…